SAMİMİYETSİZLİK ÜZERİNE ''Altın Yaldızlı Çömlek''
Bir zamanlar, bilge bir zatın yaşadığı bir belde vardı. Bu beldede herkes onu adaletiyle, hikmetli sözleriyle tanırdı. Günlerden bir gün, bilgenin yanına eli boş gelmeyen, sürekli tatlı dille iltifatlar eden bir adam uğradı. Adam, bilgenin sohbetlerinden hiç geri kalmaz, her fırsatta ona övgüler dizerdi.
Bir gün, bilge zat, onu yanına çağırarak eline altın yaldızlı bir çömlek verdi. Çömleğin kapağını açmamasını, bunu en güvenilir kişiye götürmesini tembih etti. Adam çömleği alıp yola koyuldu, fakat merakı ağır bastı. Yolda kimse görmüyorken kapağını araladı. İçini açtığında hayal kırıklığına uğradı: Çömleğin içinde sıradan çamur vardı!
Adam hızla geri dönüp bilgeye geldi:
“Efendim, neden bana böyle değersiz bir şeyi verdiniz? Çömlek altın gibi parlıyordu ama içi çamur doluydu!” diye sitem etti.
Bilge gülümsedi ve şöyle dedi:
“Evlat, işte senin halin de bu çömlek gibidir. Dışın parlak, sözlerin tatlı ama içinde samimiyet yerine çıkar var. Görünüş aldatır ama hakikat er ya da geç ortaya çıkar.”
Adam, mahcubiyetle başını öne eğdi ve bir daha sahte bir dostluk kurmaya cesaret edemedi.
Özetle: İnsan, dış görünüşü ve sözleriyle değil, samimiyeti ve içtenliğiyle değerlendirilir. Sahte dostluklar, altın yaldızlı çömlekler gibidir; dışı parıldasa da içi çamurla doludur. Bazı samimiyetler de böyledir. Zifiri karanlık kalplerde sahte gülücüklerle birbirlerine sarılanlar aslında ellerinin altında bir hançer taşırlar. Gün gelir o hançeri sarılırken sırtına saplarlar.
Samimiyet, yüreklerin konuştuğu bir dildir. Çoğunun yüreği yetmez...
Herkese samimi bayramlar dilerim...
Şeyda GÖKTEN
Gazeteci-Yazar
31/03/2025